Arapça kökenli bir kelime olarak hacamat ‘emmek’ anlamı taşımaktadır. Kelime kökeni doğrultusunda kullanılan hacamat, kandaki toksinleri emen ve bu yolla vücuttan atan, kan dolaşımını hızlandıran, kılcal damarlardaki kirli kan için gerçekleştirilen ve kan damarlarındaki tıkanmaları açmak için kullanılan bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hacamat uygulaması, vücudun belli başlı bölgelerine kupalar yerleştirilerek, bazı uygulamalarda küçük kesiler yapılarak gerçekleştirilmektedir. Genellikle sırt, omuz ve kafa bölgesine uygulanan, deride bir kesi oluşturularak gerçekleştirilen negatif basınç uygulaması düzeneğiyle kanın emilmesi amaçlanmaktadır. Aynı doğrultuda, kuru hacamat adı verilen ve deride kesi yapılmadan gerçekleştirilen negatif basınç uygulamaları da söz konusudur.
Hacamat uygulaması, ortalama beş bin yıllık bir tarihçeye sahiptir. Tarihte bilinen en eski tıp metinleri olarak geçen Eber Papirüsleri’nde (M.Ö. 1550), hacamat uygulamasından bahsedildiği gözlemlenebilmekte, Mezopotamya uygarlıklarında önemli bir tedavi yöntemi olarak kullanıldığı bilinen hacamat yöntemiyle ilgili Hipokrat M.Ö. 460-377 yıllarında bilgiler vermektedir.
20. yüzyıllarda, modern tıbbın gelişmesi ve ilaç tedavisine ağırlık verilmesi doğrultusunda daha az uygulanmaya başlanan hacamat tedavisi, günümüzde tamamlayıcı ve geleneksel tıbbın daha sık tercih edilmeye başlamasıyla birlikte daha çok araştırılan ve uygulaması daha sık gerçekleştirilen bir işlem olarak karşımıza çıkmaktadır.